Abdülhamit Huzeyfe tarafından kaleme alınmıştır.
İslam dünyasında yüzyıllardır savaş ve katliamlar olmuş ve Müslümanlar ne yapacaklarını bilemeden sağa sola saldırmaya başlamışlardır. Savaşın ortasında doğmuş, korku ve dehşet içerisinde büyüyen ve her an ölebileceğini düşünen bir insanın psikolojisinin normal olmaması gayet doğal ve anlaşılabilir bir durumdur.
Psikolojisi bozuk olan insanlar olayları etraflıca düşünemezler ve dünyaya dar açıdan bakarlar. Müslümanlar bu düştükleri dehşetin içerisinde kendilerini kurtaracaklarını inandıkları gruplara bağlanıp karşı fikirde olanlara karşı mücadele etmeye başlarlar. Başlangıçta bunun bir gücü temsil ettiği düşünülse de, aslında bu onların içlerindeki korkunun bir emsalidir.
İslam dünyasında yüzyıllardır savaş ve katliamlar olmuş ve Müslümanlar ne yapacaklarını bilemeden sağa sola saldırmaya başlamışlardır. Savaşın ortasında doğmuş, korku ve dehşet içerisinde büyüyen ve her an ölebileceğini düşünen bir insanın psikolojisinin normal olmaması gayet doğal ve anlaşılabilir bir durumdur.
Psikolojisi bozuk olan insanlar olayları etraflıca düşünemezler ve dünyaya dar açıdan bakarlar. Müslümanlar bu düştükleri dehşetin içerisinde kendilerini kurtaracaklarını inandıkları gruplara bağlanıp karşı fikirde olanlara karşı mücadele etmeye başlarlar. Başlangıçta bunun bir gücü temsil ettiği düşünülse de, aslında bu onların içlerindeki korkunun bir emsalidir.
Doğa'da korku, savaş hazırlığı anlamına gelir. Misal olarak bir köpek sizin ondan korktuğunuzu hissederse, otomatik olarak sizden korkmaya ve havlamaya başlar; yani bu şekilde savaş hazırlığına girer. İnsanda korktuğu zaman kalp atışı hızlanır, küçük bir hareketi dahi gözden kaçırmaz; vücut kendini savunmaya, çarpışmaya hazırlar. Korku içerisinde yaşamış, korkuyla özdeleşmiş insanların vahşice insanları öldürebilmeleri bu korku psikolojisi sebebiyledir.
Tarih boyunca insanlar birbirleriyle savaşmış ve kendi içlerinde diğerlerine karşı kin beslemişlerdir. Zamanla bu kin ve nefret gittikçe büyümüş ve netice olarak 20. yüzyılda yapılan savaşlarda milyonlarca insan öldürülmüştür.
Biyologlar insanın DNA'sında geçmiş ataların yaşadıkları hatıraların izlerine rastlamışlardır. Tarih'te yaşanan savaşlar, katliamlar ve acılar bedenimizde kodlanmış bulunmaktadır. Aslında dışarıdan mutlu ve masum görünen insanlar, içlerinde evrim ile gerçekleşen derin bir kin ve nefret barındırmaktadırlar. Şayet insanlar nefislerine hakim olamazlarsa, gelecekte bu kin yaşadığımız dünyayı paramparça edecektir.
Müslümanların özellikle Ortadoğu’da işledikleri suçlardan dolayı İslam âlemini suçlamak yanlıştır. Yüzyıllardır İslam topraklarını işgal eden, Müslümanlara zulüm üstüne zulüm yapan batılı güçler bu durumun gerçek suçlularıdır. Demokrasi ve barış getireceklerini iddia ederlerken, sadece kan ve korku getirmişlerdir.
El Kaide ve IŞİD gibi terörist grupları bu saldırılara karşı bir reaksiyon olarak meydana çıkmıştır. Bu grupları ortadan kaldırmanın tek yolu, batılıların İslam topraklarından ellerini çekmeleriyle mümkün olacaktır. İşgal altındaki insanların rasyonel bir şekilde düşünmelerini beklemek bir deliliktir. Gerçekten barış getirmek istiyorlarsa tanklarını ve tüfeklerini geri çekmeleri ve politikalarına karışmamaları gerekir. İkinci dünya savaşı sırasında bir düşünür bu durumu şu şekilde ifade etmeye çalışmıştır: "Barış için bombalamak, bakire kalmak için zina yapmak gibidir."
Silahlar sustuğunda insanlara barış ve güvenlikten, kardeşlikten ve demokrasiden bahsedilebilir. Bomba atarak barıştan söz etmek şaka gibidir. Ayrıca batılıların İslam dünyasına barış getireceğine inanan Müslüman neredeyse kalmamıştır. Onların İslam topraklarındaki varlığı sadece korku ve dehşet yaymaktadır. Bundan yüz elli sene önce Afrika'ya medeniyet getireceğini vaat eden batılılar, onlara soykırım yapmış ve topraklarını sömürmüşlerdir. Aynısını tekrarlamayı planlıyorlar.
Ayrıca IŞİD terör örgütünü eleştiren bazı Müslümanların ellerine aynı imkanlar geçse, aynı zulmü yapacaklarına kesin bir şekilde inanıyorum. Aynı fikirde olmayanları tekfir eden zihniyetler, bu dünyaya kandan başka bir şey getirmemişlerdir. Kardeş olduğumuzu her zaman aklımıza getirmeli ve bunu asla ve asla unutmamalıyız.
Bütün olumsuzluklara rağmen - zor da olsa - Müslümanlar oyuna gelmemeye çalışmalı, önce kendilerinden başlayarak insanlığa huzuru ve barışı getirmeyi bir hedef haline getirmeliler. İslam, kin ve nefretten uzak, vahye dayanan ilahi bir dindir. İslam’ın kurallarına uyulduğunda, zulüm ve fitne ortadan kalkacaktır.
Abdülhamit Huzeyfe
Sultanahmet Meydanı - İstanbul
23 Ağustos 2014
Tarih boyunca insanlar birbirleriyle savaşmış ve kendi içlerinde diğerlerine karşı kin beslemişlerdir. Zamanla bu kin ve nefret gittikçe büyümüş ve netice olarak 20. yüzyılda yapılan savaşlarda milyonlarca insan öldürülmüştür.
Biyologlar insanın DNA'sında geçmiş ataların yaşadıkları hatıraların izlerine rastlamışlardır. Tarih'te yaşanan savaşlar, katliamlar ve acılar bedenimizde kodlanmış bulunmaktadır. Aslında dışarıdan mutlu ve masum görünen insanlar, içlerinde evrim ile gerçekleşen derin bir kin ve nefret barındırmaktadırlar. Şayet insanlar nefislerine hakim olamazlarsa, gelecekte bu kin yaşadığımız dünyayı paramparça edecektir.
Müslümanların özellikle Ortadoğu’da işledikleri suçlardan dolayı İslam âlemini suçlamak yanlıştır. Yüzyıllardır İslam topraklarını işgal eden, Müslümanlara zulüm üstüne zulüm yapan batılı güçler bu durumun gerçek suçlularıdır. Demokrasi ve barış getireceklerini iddia ederlerken, sadece kan ve korku getirmişlerdir.
El Kaide ve IŞİD gibi terörist grupları bu saldırılara karşı bir reaksiyon olarak meydana çıkmıştır. Bu grupları ortadan kaldırmanın tek yolu, batılıların İslam topraklarından ellerini çekmeleriyle mümkün olacaktır. İşgal altındaki insanların rasyonel bir şekilde düşünmelerini beklemek bir deliliktir. Gerçekten barış getirmek istiyorlarsa tanklarını ve tüfeklerini geri çekmeleri ve politikalarına karışmamaları gerekir. İkinci dünya savaşı sırasında bir düşünür bu durumu şu şekilde ifade etmeye çalışmıştır: "Barış için bombalamak, bakire kalmak için zina yapmak gibidir."
Silahlar sustuğunda insanlara barış ve güvenlikten, kardeşlikten ve demokrasiden bahsedilebilir. Bomba atarak barıştan söz etmek şaka gibidir. Ayrıca batılıların İslam dünyasına barış getireceğine inanan Müslüman neredeyse kalmamıştır. Onların İslam topraklarındaki varlığı sadece korku ve dehşet yaymaktadır. Bundan yüz elli sene önce Afrika'ya medeniyet getireceğini vaat eden batılılar, onlara soykırım yapmış ve topraklarını sömürmüşlerdir. Aynısını tekrarlamayı planlıyorlar.
Ayrıca IŞİD terör örgütünü eleştiren bazı Müslümanların ellerine aynı imkanlar geçse, aynı zulmü yapacaklarına kesin bir şekilde inanıyorum. Aynı fikirde olmayanları tekfir eden zihniyetler, bu dünyaya kandan başka bir şey getirmemişlerdir. Kardeş olduğumuzu her zaman aklımıza getirmeli ve bunu asla ve asla unutmamalıyız.
Bütün olumsuzluklara rağmen - zor da olsa - Müslümanlar oyuna gelmemeye çalışmalı, önce kendilerinden başlayarak insanlığa huzuru ve barışı getirmeyi bir hedef haline getirmeliler. İslam, kin ve nefretten uzak, vahye dayanan ilahi bir dindir. İslam’ın kurallarına uyulduğunda, zulüm ve fitne ortadan kalkacaktır.
Abdülhamit Huzeyfe
Sultanahmet Meydanı - İstanbul
23 Ağustos 2014